TEHLİKELİ AYDIN AYDINSIZLIĞI - Aralık 2008

   Balkan Türkleri Dayanışma ve Kültür Derneği yöneticilerinin giderek Türkiye ve Dünya meselelerine karşı duyarlılığının artması beni bu önemli sivil toplum kuruluşun genel başkanı olarak son derece memnun etmektedir.

   Balkan Sentezi Gazetesi vasıtasıyla 6 yıldır dernek ve insanlık tarihine önemli kayıtlar düştüğümüzü zamanla daha iyi anlaşılacaktır. İşte böyle bir ortamda güncel konularda düşüncelerimizi ortaya koymak ve gelecekte neler yapılması gerektiği konusunda samimi düşüncelerimizi burada kaleme alırsak, işte o zaman toplumsal geleceğimize faydalı bir biçimde ışık tutmuş da oluruz. Demokrasiyi kıymetli yapan içinde var olan özgürlüklerdir.

   Ancak, bu özgürlükler sınırsız özgürlükler değildir. Özgürlüklerin sınırını belirleyen hukuktur. Bu nedenle demokrasinin esas koruyucusu da hukuk sistemidir. Hukuk sistemi de kusursuz çalışmalıdır. Elbette de hukuki normları oluşmasına etki eden örf ve adetlerimiz ve tabi ki ahlaki düşüncelerimizdir.

   Örf ve adetlerin anlaşılması, ahlaki düşüncelerin bireyin kafasında toplumsal bir bütün düşünce içinde bir alt düşünce olması ve bütünün bir parçası olduğu kavranabilmesi son derece önemlidir. Toplumda sporcu, sanatçı, akademisyen, politikacı v.s. gibi kişiler sürekli toplu iletişim araçları vasıtası ile toplumun önünde olan kimselerdir.

   Bu kimseler davranış ve yaşamlarıyla örnek olmaları gerektiğini hep söyleriz. Ancak, bu kimseler esas düşünceleriyle de toplumda örnek olmaları gerektiğini giderek değerinin kavranacağı önemli bir husustur. Topluma örnek yön veren aydınların sözde mi, yoksa gerçek aydın olup, olmadıklarının önemli ölçütleri vardır. Bize topluma ve toplumun oluşturduğu devlete yararlı ve faydalı aydınlar lazım. Son zamanlarda görünürde eğitimli ve sorduğunuzda da kendilerini aydın olarak tanımlayanların cehaleti ve sorumsuzluğu hepimizin başını ağarttığını görüyoruz.

   Kendisini aydın olarak tanımlamış olmanın özgüveniyle bireysel davranış ve özgürlük sınırını aşarak toplumsal düşünce ve özgürlüklere tecavüz ederek hepimizin huzurunu kaçırmaya başarmış aydınlardan bahsediyorum. Burada 1915 yılındaki olaylarla alakalı Ermenilerden özür dilemeye kalkışanlardan bahsettiğim açıkça anlaşılmaktadır.

   Şu öz güvene bir bakın 100 yıl evvel olmuş bir şey için özür dilemeye kalkışılması mantıksızlığın ta kendisidir. Birey kendisinin yaptığı bir şeyden dolayı bir başkasından özür diler. İnsanoğlu tarihi acılarla, savaşlarla ve felaketlerle doludur. Tarihte var olmuş olduğunu düşündüğümüz olaylardan dolayı bir özür dilenmesi gerekiyorsa toplum ve millet adına bunu devleti temsil edenler bir devlet politikası çerçevesinde gerektiğinde ancak yapabilirler. Bu aydınlarımız özür dilemeye kalkışmalarıyla bireysel özgürlük alanını aşarak toplumsal özgürlüğümüzü ihlal etmişlerdir.

   Zamanlamaya da baktığımızda aydınlarımızın aydınsızlığını görüyoruz. Neden bu güne kadar böyle bir şeye kalkışmadılar? İlk sözde ermeni soykırım tasarısını 1965 yılında kabul eden Uruguay Parlamentosudur. Bu konuyu 1965 yılından başlayarak dünya gündeminde tutmaya başaranların kervanına katılanları bizim Türk aydını olarak kabul etmemiz mümkünmüdür? Yine Balkanlarda son 100 yılda milyonlarca Türk ve Müslüman'ın öldürülmesi olayları nedense sözde duyarlı aydınlarımızı harekete geçirememiştir.

   Daha 1985 yılında milyonlarca Türk ve Müslüman'ın Bulgaristan'da asimilasyon ve soykırıma tabi tutulduğu ve akabinde 1989 yılında 350 000 kişi Türkiye'ye Zorunlu Göçe tabi tutulduğunu hiç birimiz unutmadık. Bugün bile Bulgaristan'da Türk ve Müslüman adları görünürde geri alınmış olsa bile nüfus kayıtlarında silah zoruyla insanların damgalandığı Bulgar ve Hıristiyan isimlerin hala durması bizim Türk ve Müslüman aydınlarımızı nedense hala harekete geçirememiştir. Aydın insan başta kendi ailesinin, devamında devletinin ve milletinin, gerektiğinde tüm insanlığın sorunlarına duyarlı olabilen insandır.

   Yoksa başkalarının gündemde tutabildiği konulara dahil olmak ve akabinde var olan bireysel ifade ve düşünce özgürlük sınırını aşarak tarihte yapmadığımız bir şeyden dolayı özür dilemeye kalkışılması tehlikeli bir aydın aydınsızlığıdır. Bu tür bireysel özgürlük sınırlarının aşılmasına yönelik aşırı aktif aydın eylemleri toplumda aydınlara karşı duyulan güveni yok eder. Aydınsız bir toplumun geleceğinden hepimiz endişe duymalıyız. Böyle bir aydın tablosuna karşın, ikinci bir aydın tablosu daha vardır. İkinci tablodaki pasif aydınlarda son derece zarar vericidir. Örneğin, Bulgaristan'dan milyonlarca aydın muhtelif yıllarda Türkiye'ye göç etmiş durumdadır.

   Ancak, göç sorunları, ailelerini idame ettirilmesi, ailede çocukların eğitimi v.s. gibi sorunlar bu aydınların pasif kalmasına sebebiyet vermiştir. Ayrıca, Bulgaristan'da uğranılan baskılar neticesinde toplumsal ve siyasi duyarlılık bu aydınlarda yok edilmiştir. Bugün bu aydınların yüzde kaçı balkan derneklerine üye olduklarını incelediğimizde, dernek başkan ve yöneticilerinin bu aydınlardan mı oluşuyor diye irdelediğimizde , derneklerden, toplumdan ve siyasi partilerden uzak bir pasif aydın realitesiyle karşılaştığımızı müşahede ediyoruz.

   Bu nedenle aydın kavramının tarifi dikkatle yapılmalıdır. Bir devleti ve toplumu güçlü yapan o devletin yetiştirdiği aydınlardır. Ama, aşırı aktif ve düşüncesizliği ile bireysel özgürlük sınırını aşarak toplumsal özgürlüğe anlamsız bir cehalet özgüveniyle tecavüz edenlerde, hiçbir şey yapmayan ve her şeye karşı duyarsız ve pasif aydınların varlığı da bir devlet için en büyük tehlike ve en büyük felakettir. Bu nedenle de aydın yetiştirilmesi de bir devlet politikası haline gelmelidir. Aksi takdirde başkalarının düşünceleriyle yetiştirilen kimselerin kritik devlet meselelerinde bizim aydınımız olmadıklarını hep göreceğiz ve hep hayal kırıklığını yaşamak zorunda kalacağız.

   Gerçek ve esas aydınlar ise, başkalarından bağımsız kendi toplumsal gündemini oluşturabilen ve toplumsal sorunlarının önünde çözümlerini mensup oldukları toplum yararına ortaya koyabilen ve zor günlerde toplumuna yol gösterebilen kimselerdir. Aydın, devletimizi ve milletimizi aydınlığa götürebilendir. Yolun sonunda ışığın varlığını önceden yolun başındayken görebilendir. Özetle aydın olmak ne sadece diplomayla, nede sadece cepteki parayla olunur.