KONUT İŞİ HER AÇIDAN FİYASKO -
Ocak 2009
Dernek üyelerimizi ilgilendiren her konuya duyarlı olmak bizlerin başlıca görevidir. Sadece dış politikaya yönelik değil, iç politikaya yönelik eleştiriler, çözüm önerileri ortaya koymak, gerektiğinde haksızlıklara karşı hukuki mücadeleye öncülük etmek hep istikrarlı tutum ve davranışımız olmuştur.
İnsanların yararına kurulmuş bir sivil toplum kuruluşunun duruşu da bu olsa gerek. Medyada yapılan asılsız haberler neticesinde 1989 yılında Bulgaristan’dan Zorunlu Göçe tabi tutulanlara Türkiye’de bedava konut veriliyor diye gerçekdışı bir izlenim yaratılmıştır. Bulgaristan’dan 1989 yılında Zorunlu Göçe tabi tutulan Türk ve Müslümanlar bir kere siyasi mülteci statüsündedirler.
Tarihi sürece baktığımızda da Balkanlara yerleşmeleri de o topraklara sahip çıkmaları gibi, Türk ve Müslüman kültürünü Avrupa’ya taşımaları gibi önemli insanlık katkıları yapmışlardır. Günümüzde eğer, Balkanlara yerleşen Türk ve Müslümanlar olmasaydı Avrupa, Türk ve Müslümanlar hakkında asla yeteri kadar kanaat sahibi olamayacaktı. Türk ve Müslümanlara karşı daha büyük düşmanlıklar beslenecekti.
Balkanlar’da toprakların fethedilmesi, Osmanlının uyguladığı iskân politikası neticesinde medeniyetler buluşması daha o yıllarda gerçekleşmiştir. Fethedilen topraklarda Hıristiyanların dinine, örf ve adetlerine, temel hak ve özgürlüklerine dokunulmaması ve Türk ve Müslümanların da oralara iskân edilmesiyle günümüzdeki küreselleşmenin de yararına medeniyetler ittifakı daha Osmanlı İmparatorluğunun izlediği politikalar sonucunda gerçekleşmiştir. İşte günümüzdeki Türkiye bakımından Balkanlardan gelen Türk ve Müslümanlar tarih boyunca insanoğluna önemli hizmetler vermiş insanlardır.
Bu hakikatler birçok dünya devleti tarafından bilinmektedir. Dillendirilmese de o devletlerin davranış ve hareketleriyle bunun kabul edip benimsendiğini görmekteyiz. Bu nedenle de 1989 yılında Bulgaristan’dan Türkiye’ye Zorunlu Göçe tabi tutulan 350 000 Türk ve Müslüman’a birçok dünya devleti yardım eli uzatmıştır. Bu göçe zorlanan insanlara yardım amacıyla Amerika Birleşik Devletlerinden, Avrupa ve Arap devletlerinden birçok hibeler yapılmıştı. Gelen paralarla ve Avrupa Kalkınma Bankasından, İslam Kalkınma Bankasından sağlanan uzun vadeli kredilerle tüm Zorunlu Göçe tabi tutulan Türk ve Müslümanların konut meselesi çözülebilirdi.
Ancak, kaynakların yerinde kullanılmaması ve ayrıca, insanlardan da peşinat adı altında toplanan ciddi paraların da bu amaçla kullanılmaması günümüzün büyük mağduriyetini yaratmıştır. Hiç şüphesiz Türkiye’ye yakışan kucak açtığı kardeşlerine, akrabalarına koşulsuz ve tam bir yardım yapmasıdır. Bulgaristan’da bu insanların asimilasyona ve soykırıma tabi tutulmalarının sebebi Türk ve Müslüman oluşlarıdır. Türklüğünden, Müslümanlığından ödün vermeyen bu insanlara daha ciddi, daha hassasiyetle yaklaşarak, devlet politikasına ciddi bir siyasi iradeyle sahip çıkmak gerekirdi.
T.C. Devlet Bakanlığının 1991 yılında başlattığı konut edindirme projesi hayal kırıklığı ile sonuçlanmış bir projedir. Parasını verip müracaat edenlerin % 40 konutlarına kavuşamamışlardır. 1991 yılında 2 500 000 TL yatıranlar her şeyini Bulgaristan’da bırakmak zorunda kalmış insanlardır. Bu para o yıllarda 1 yıllık öğretmen maaşına tekabül ettiğini hatırlamak hiçte zor değildir. 16 yıl bekledikten sonra 10.03.2007 tarihinde İkitelli de son 20 adet konutun çekilişi ve dağıtımı yapıldıktan sonra bir daha konut verilmeyeceğini açıklanması büyük hayal kırıklığı olmuştur.
Paraların toplanması ve 16 yıl sonra paranın iadesine kalkışılması devlet ciddiyetiyle bağdaştırmak mümkün müdür? Devlette devamlılık ve süreklilik esas değilmidir? Tabi ki, Türkiye Cumhuriyeti Anayasamızın 2. Maddesinde tarif edildiği gibi bir hukuk devletidir. Haliyle devlet taahhüdü ve sözü kutsaldır. Yerine getirilmesi gerekir. 2006 yılında yapılan düzenlemelerle bu paranın 18 YTL olarak iadesi düşünülmüştü.
Hatta görülmekte olan davaları da buna göre sonuçlandırılması hükme bağlanmıştı. Ancak, Anayasa Mahkemesi isabetli olarak bu hükmün iptaline karar vererek hukuksuzluğa dur demiştir.
Bu haksızlığa karşı açılan davalar neticesinde 05.12.2008 tarihinde resmi gazetede yayımlanan yeni düzenlemeye göre TUFE ye göre paranın iadesi ve muhtaç durumunda olanlara da konut verilmesi hükme bağlanmıştır. Yani 2 yılda, 18 YTL mucizevi bir şekilde 2 132 TL ye yükseldi. 2 YIL farkla yapılan düzenlemede yine birden bire muhtaç olanlara konut verilmesine karar verilmiştir. Bu da tutarsızlıktan başka hiçbir şey değildir.
Olaya hukuken bakmak lazım.1989 yılında Zorunlu Göçe tabi tutulan 2 kişiyi alalım. Bir tanesine 1993 yılında taahhüt edildiği gibi en geç konut teslim edildiğini düşünelim. Bugün konut teslim edilenin 100 000 TL değerinde bir konutu var. 1993 yılından günümüze kadar kira ödemeyerek 60 000 TL bir yarar daha elde ederek toplam 160 000 TL bir değer elde etmiştir. İkincisi ise bırakın konutunu alması, 18 yıl bekledikten sonra parasını 2 132 TL olarak geri almayı hak etmiştir.
Tüm bunların hiçbir hukuki değeri yoktur. Anayasamızın 10. Maddesinde düzenlenen “EŞİTLİK” ilkesine aykırı işlemler yapılmıştır. Birine 160 000 TL yarar sağlanırken, aynı hukuki statüde (siyasi mülteci) olan bir başkasına ise sadece 2 132 TL olarak parası geri verilmektedir. Yine hukuk tekniği bakımından olayı değerlendirdiğimizde, 2008 yılında çıkarılan kanunla sadece ileriye dönük hukuki sonuçlar ortaya çıkar. Bireyle devlet arasında meydana gelen sözleşmeyi 2 132 TL ödeyerek devlet kişiye bu sözleşmeyi sona erdirmeye teklif etmektedir. Yoksa 2008 yılında çıkarılan kanunla geriye 1991 yılına giderek devletin konut sözü ve taahhüdü ortadan kaldırılamaz.
Devletin konut borcu bugün halen devam eden bir borçtur. Taahhüt edilmesine rağmen, konutun 1993 yılında teslim edilmemesi nedeniyle kişinin günümüze kadar ödemek zorunda kaldığı barınma giderlerini devlet maddi tazminat (yaklaşık 60 000 TL) olarak ödemek zorundadır. Ayrıca, bireyin devlete karşı duyduğu güvenin sarsılması ayrı bir elem ve üzüntüye neden olduğundan devlet manevi tazminat da ödemek durumundadır. Açılan davaların neticesinde, bunların Avrupa İnsan Hakları Mahkemesine kadar taşınması durumunda Türkiye tüm bu zararları tazmin etmek zorunda kalacaktır. Hukuka güvenip dava açıp mücadele edenler mutlaka haklarını elde edeceklerdir.
Her davacı kendi adına kazandığı davayla ve aldığı mahkeme kararıyla kendi haklarını alır. Bir başkasının mahkeme kararıyla, dava açmadan bir başkası hak alamaz. Bu konut projesinden ortaya çıkan fiyaskodan, meydana gelen haksızlıkların giderilmesinin tek yolu dava açmaktır. Hakkını arayan hakkına mutlaka kavuşacağını asla unutmayınız. Türkiye bir hukuk devletidir. Hukukun mükemmel işlemesi için ise tüm vatandaşların vatandaşlık görevlerini yerine getirmeleri gerekir.
|
||