'Destek' sözümüzden dönmedik, UNESCO Başkanlığı'nı kaçırdık
 

    Zeynep GÜRCANLI- ANKARA

    Türkiye bir “söz” verdi, sözümü tutacağım diye, en prestijli uluslararası görevlerden birini kaçırdı.

    Oysa Kemal Derviş’in BM Kalkınma Örgütü Başkanlığı ve Ekmelettin İhsanoğlu’nun İslam Konferansı Örgütü Başkanlığı’ndan sonra, bir Türk, son derece prestijli bir başka uluslar arası kuruluşun başkanlığına çok yaklaşmıştı.

    BM’nin Eğitim, Bilim ve Kültür Örgütü UNESCO’nun Genel Direktörlüğü için Zülfü Livaneli’nin adı geçiyordu. Ancak seçim yapıldı; Livaneli aday bile olamadığından, Türkiye’nin hiç geçmedi. Daha da kötüsü, Türkiye’nin “söz verip, desteklediği” aday da kazanamadı. Kısacası Türkiye açısından tam bir diplomatik kargaşa yaşandı. Bakın bu sonuca nasıl gelindi?

 

   UNESCO’nun Genel Direktörlüğü seçimi Eylül ayındaki genel kurul toplantısında yapılacak. Tabii, adaylık kulisleri daha bir yıl önceden başladı.

   UNESCO’da “yazılı olmayan kurallar” çerçevesinde, bu dönem genel direktörlük görevinin Arap ülkelerinden birine gideceği üzerinde duruluyordu. Nitekim, Arap dünyasının güçlü ülkesi Mısır da, bu prestijli görevi kaçırmamak için, hemen devreye girdi; Mısır, Kültür Bakanı Faruk Hüsnü’yü aday gösterdi.

   Hüsnü resmen aday olunca, ülkesi onun adına diplomatik açıdan iyi ilişkileri olan ülkelerden destek istemeye başladı. Türkiye de destek istenen ülkelerden biriydi. Mısırlıların destek isteği kabul edildi, Ankara’dan “sizin adayınızı destekleyeceğiz” sözü alındı.

   İSRAİL KARŞITI GÖRÜŞLERİ MISIRLI ADAYI YAKTI

   Ancak kulislerin kızıştığı dönem, İsrail’in Gazze’ye yönelik askeri operasyonlarını arttırdığı döneme denk geldi. Gazze operasyonlarına Türkiye’den Başbakan Recep Tayyip Erdoğan’ın “one minute” çıkışını yaparken, Arap dünyası da hareketlendi.

   Ve Mısır’ın Kültür Bakanı Hüsnü, Le Monde gazetesine kendi imzasıyla gönderdiği bir yazıda, “İsrailli yazarların tüm kitaplarını yakmak gerekir” dedi. Kıyamet de bunun üzerine koptu; Hem İsrail, hem de dünyadaki Yahudi lobisi faaliyete geçti. Faruk Hüsnü aleyhinde büyük kampanya başlatıldı. Hüsnü, mecbur kalıp bu görüşleri nedeniyle özür de dilese, kimseyi ikna edemedi. Yahudi lobisinin de etkisiyle, hem Avrupa’da, hem de ABD’de UNESCO genel direktörlüğü için bir arayış başladı. Ve akıllara, “neden yeni Genel direktör Arap dünyası yerine, yine nüfusunun büyük çoğunluğu Müslüman olan bir başka ülkeden, Türkiye’den olmasın” görüşü ortaya çıktı. Hem Washington yönetimi, hem de AB ülkeleri ortaya zaten UNESCO’nun iyiniyet elçisi olarak görev yapan Zülfü Livaneli’nin adını ortaya attı.

   “BİR SÖZ VERDİM, DÖNEMEM….”

   Livaneli de, kendisine Amerikalılar ve Avrupalılardan gelen “adaylık” önerilerine sıcak yaklaştı. Ancak ne yazık ki, Türkiye’den bu konuda hiçbir destek gelmedi. Türkiye, daha önceden Mısırlı adaya destek sözü verdiğinden, kendi adayını çıkarmaktan çekindi. Türkiye çekimser durunca da, Livaneli resmen aday olamadı. Ankara, UNESCO konusunda adım atmazken, bir dönem “en güçlü aday” gibi duran Mısırlı’nın şansının azaldığını gören diğer Müslüman ülkeler harekete geçti. Kuveyt, Sudan ve Libya da kendi adaylarını çıkardı. Böylece, Arap dünyası bile Faruk Hüsnü’nün arkasında “tek cephe” olarak duramadı.

   BULGAR ADAY SEÇİLDİ

   Arap dünyası bölününce, diğer ülkeler de teker teker aday çıkarmaya başladılar. Birbiri ardına Litvanya’dan, Benin’den, Rusya, Ekvator, Bulgaristan ve Benin’den adaylar geldi. Seçime ilişkin bu aday bolluğu karşısında, diplomatik kargaşa da son güne kadar sürdü. Ve bugün UNESCO Genel Kurulu’nda seçim yapıldı. Türkiye aday göstermeyince, Batı bloğu ülkeleri, sırf Mısırlının önünü kapatmak için, Bulgar adayın arkasında durdu. Sonuçta, Bulgar siyasetçi, eski dışişleri bakanı İrina Bokova resmen UNESCO Genel Direktörü seçildi. Türkiye ne mi yaptı? Verdiği sözü tuttu; Kazanamayan Mısırlı adayı destekledi….