Asırları deviren bir başkent: Sofya
 

    17 Eylül Sofya’nın günü olarak kutlanıyor. Bu yıl ise başkent ilan edilişinin 130’üncü yıl dönümü. Sofya, ismini Roma döneminde 1 ve 2. yüzyılda yaşayan mübarek ve hayırsever bir kadından aldığı rivayet ediliyor. 8-9 bin yıllık tarihe sahip olan Sofya, Avrupa’da en eski şehirlerden biri. Başkentin merkezinde bugün hala neolit, taş ve bronz devrinden kalıntılara rastlanıyor. İnsanların buraya yerleşmelerinin en önemli sebeblerinden biri 42 dereceye kadar olan mineral sular gösteriliyor.

    Buraya gelen ilk sakinlerin Serdi adındaki Trak kabilesi olduğu için şehrin adı da Serdika olarak konuluyor. Milattan önce Odris kabilesinin yerleşim yeri de olan şehir kısa bir zaman için Filip ve oğlu Aleksandır Makedonski’nin hakimiyeti altına girer. Milattan sonra Roma lejyonerleri tarafından fethedilen Serdika, büyük idari merkez haline dönüşerek Ulpiya Serdika ismini alır. İkinci yüzyılda Dakiya’nın taşrası olur ve 9 yüzyıla kadar Doğu Roma İmparatorluğu sınırları içinde yaşantısını sürdürür.

 

   Han Krum, 809. yılında Serdika’yı Bulgaristan içine katarak ismini Sredets olarak değiştirir. Daha sonra Bizanslılar tarafından 1018 yılında alınan kale Triaditsa(dağlar arasında) adını alır, fakat 1194’de tekrar Sredets adına geri döner. Bizanslılardan kurtulduktan sonra ise şehre, Aya Sofya Kilisesine atfen Sofya adı verilir. Osmanlıların hakimiyeti altına 1382’de giren Sofya, bu dönem zarfında büyük bir ticaret ve zanaat merkezi haline gelir. Rumeli Beylerbeyi Sancağı merkezi olur. 18 yüzyılda Balkanlarda en büyük alış veriş merkezine dönüşür.

   Bu dönemde şehrin 12’ye yakın kilise ve 40 civarında cami ve mescide sahip olduğu bildiriliyor. Yüzyıla ait bilgiler, ticarette gelişmiş olan Sofya’nın 16’sının Bulgar olmak üzere tam 62 esnaf birliğin mevcudiyetini haber veriyor. Osmanlı İmparatorluğu Bulgaristan topraklarını terk ettiği zaman, arşiv belgelerinden tespit edildiğine göre, Sofya’da 32 cami ve mescit, birisi Daru’l-Kurra olmak üzere 8 medrese, 15 tekke ve zaviye, 3 imaret, 2 türbe, 13 han, 7 kervansaray olmak üzere toplam 170 vakıf eseri bulunmakta imiş. K.Zaks’ın 1860’lı yıllardaki kayıtlarına göre şehirdeki nüfusun 18 bin kişi olduğu, bunların üçte biri Bulgar, yaklaşık üçte biri Türk, kalan kısmı ise Yahudi, Roman ve Ermeni olduğu aktarılıyor.

   Osmanlı hakimiyetinden sonra bağımsızlığına kavuşan Sofya, 4 Nisan 1879 yılında Bulgar Prensliği’ne başkent ilan edilir. Bu tarihten sonra başkentin çehresi Avrupa mimarları ve mühendisleri sayesinde tamamen değişir ve 20 yüzyılda modern, sesiyon, bauhaus, neoklasisizm sitilinde binalar inşa edilir. İkinci Dünya Savaşı’nda Amerikan uçaklarınca bombalanan başkent, 9 Eylül 1944’deki siyasi sistem değişikliklerine binaen yeni yapılanmaya gidilir. Şu andaki başbakanlık ve Cumhurbaşkanlık binaları, Sheraton Oteli ve Parti binası hep o dönemde yapılanlardan bazıları. Dinamik bir süreç geçiren başkentte bugün hala Serdika ve Sredets kalelerinden kalıntılar görülebiliyor. Bağımsızlıktan sonra bugün sadece Banyabaşı (Kadı Seyfullah Efendi) Camii faal olarak ayakta.

   Arma

   Sofyanın arması 1900 yılında ressam Haralampi Taçev tarafından Paris’teki bir fuara katılma vesilesiyle oluşturulur. Arma bir taç ve kalkandan ibaret. Kalkan dörde ayrılarak ilk üst iki kısım şehrin adını anımsatan semboller, alt kısmında ise şehri önemli kılan sembolleri aktarılmıştır. Sol üst köşede Ulpiya Serdika’nın eski bir paradan alınmış resmi, sağ üst köşede ise yeni ismin kaynağını hatırlatacak şekilde Ayasofya Kilisesi bulunuyor. Sol altta Vitoşa dağı, sağında ise mineral kaynakları sembolize eden bir anıt yer alıyor. Kalkanın merkezinde Tırnovo etrafında bulunan bir antik paradaki aslan resmi konulmuştur. 1911 yılında armaya “Büyüyor, fakat yaşlanmıyor” ibaresi eklenmiş, 1928’de ise etrafına zafer ihtişamı ifade eden defne dalları ilave edilmiştir.

   130 yıllık sorunlar

   Sofya başkent olalı beri aynı sorunlarla boğuşmaktadır. Tarihi kaynaklar, ilk Vali Pötr Vladimiroviç Alabin’in belediye meclisinden ev köpeklerin dışarıya ağız korumaları olmadan salınmamalarını, sokak köpeklerin ise öldürülmelerini istiyor. Kayıtlarda, geçici Rus yöneticilerin müstakbel başkentte her tarafta çöplük ve pislik gördükleri ve bu yüzden çöp toplama ve onu şehir dışına çıkarma organizesini yaptıkları aktarılıyor. Yine bugünkü sokak deliklerine benzer şekilde o dönemde sadece ana caddelerin kaldırımla kaplandığı, diğer sokakların toz ve çamur içinde kaldığı yazıyor. Başkent ilan edildikten sonra Batenberg tarafından onaylanan imar planı ancak 1888 yılında hız kazanıyor. Proşek ve Amadie gibi yabancı mühendislerle Sofya’nın giriş kapıları sayılan Aslanlı ve Kartal köprüleri yapılıyor. Belediye Başkanı Dimitır Petkov döneminde bugünkü birçok sokak meydana getirilmek için eski mabet yapıların hemen hemen hepsi yıkılmıştır. Sofya ilk kez onun zamanında 5 bölgeye ayrılıyor.